Gözler yaşarmadıkca gökkusagı oluşmaz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Gözler yaşarmadıkca gökkusagı oluşmaz

radyomuz acılmıstır... herkesi bekleriz
 
AnasayfaKapıLatest imagesKayıt OlKayıt OlGiriş yap
Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
En son konular
» Aşkla Seks - Sexo Con Amor / +18 TrAltyazılı
Dünya Nurla Doldu Icon_minitimePerş. Tem. 30, 2009 5:49 am tarafından ixir

» KiM MEZARDA BiR GÜN GECiRMEK iSTER..?
Dünya Nurla Doldu Icon_minitimePerş. Tem. 09, 2009 12:47 am tarafından Admin

» Salavat Rekoruna varmısınız ... hadın bakalım...
Dünya Nurla Doldu Icon_minitimeÇarş. Tem. 08, 2009 6:19 pm tarafından Gülündikeni

» KUTSAL EMANETLER
Dünya Nurla Doldu Icon_minitimePtsi Haz. 29, 2009 2:50 am tarafından Admin

» Busra Manastırında
Dünya Nurla Doldu Icon_minitimePtsi Haz. 29, 2009 2:46 am tarafından Admin

» Çobanlık Günleri
Dünya Nurla Doldu Icon_minitimePtsi Haz. 29, 2009 2:46 am tarafından Admin

» Dede Ölüm Döşeğinde
Dünya Nurla Doldu Icon_minitimePtsi Haz. 29, 2009 2:45 am tarafından Admin

» Sevgili Anne
Dünya Nurla Doldu Icon_minitimePtsi Haz. 29, 2009 2:44 am tarafından Admin

» Dünya Nurla Doldu
Dünya Nurla Doldu Icon_minitimePtsi Haz. 29, 2009 2:44 am tarafından Admin

Tarıyıcı
 Kapı
 Indeks
 Üye Listesi
 Profil
 SSS
 Arama
Forum
Ortaklar
bedava forum
Istatistikler
Toplam 17 kayıtlı kullanıcımız var
Son kaydolan kullanıcımız: forestgump03

Kullanıcılarımız toplam 470 mesaj attılar bunda 259 konu
Kimler hatta?
Toplam 2 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 2 Misafir

Yok

Sitede bugüne kadar en çok 25 kişi C.tesi Tem. 29, 2017 12:11 pm tarihinde online oldu.
Mayıs 2024
PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
  12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  
TakvimTakvim
Anahtar-kelime
Giriş yap
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Beni hatırla: 
:: Şifremi unuttum
En iyi yollayıcılar
Admin (291)
Dünya Nurla Doldu Vote_lcapDünya Nurla Doldu Voting_barDünya Nurla Doldu Vote_rcap 
larme (98)
Dünya Nurla Doldu Vote_lcapDünya Nurla Doldu Voting_barDünya Nurla Doldu Vote_rcap 
yosun (32)
Dünya Nurla Doldu Vote_lcapDünya Nurla Doldu Voting_barDünya Nurla Doldu Vote_rcap 
cesetci (22)
Dünya Nurla Doldu Vote_lcapDünya Nurla Doldu Voting_barDünya Nurla Doldu Vote_rcap 
Gülündikeni (15)
Dünya Nurla Doldu Vote_lcapDünya Nurla Doldu Voting_barDünya Nurla Doldu Vote_rcap 
forestgump03 (6)
Dünya Nurla Doldu Vote_lcapDünya Nurla Doldu Voting_barDünya Nurla Doldu Vote_rcap 
usta (2)
Dünya Nurla Doldu Vote_lcapDünya Nurla Doldu Voting_barDünya Nurla Doldu Vote_rcap 
SweTurk (2)
Dünya Nurla Doldu Vote_lcapDünya Nurla Doldu Voting_barDünya Nurla Doldu Vote_rcap 
everem (1)
Dünya Nurla Doldu Vote_lcapDünya Nurla Doldu Voting_barDünya Nurla Doldu Vote_rcap 
ixir (1)
Dünya Nurla Doldu Vote_lcapDünya Nurla Doldu Voting_barDünya Nurla Doldu Vote_rcap 
Sosyal yer imi
Sosyal yer imi reddit      

Sosyal bookmarking sitesinde Gözler yaşarmadıkca gökkusagı oluşmaz adresi saklayın ve paylaşın

Sosyal bookmarking sitesinde Gözler yaşarmadıkca gökkusagı oluşmaz adresi saklayın ve paylaşın
LÜTFEN OKUYUNUZ....!!!!
Dünya Nurla Doldu Icon_minitimeÇarş. Haz. 24, 2009 7:06 am tarafından Admin
Forum ortamında veya özel mesajlarınızda genel ahlak kurallarına aykırı, kişileri/kurumları küçük düşürücü, hakaret niteliğinde sözler kullanamazsınız.

Başlıklarınızda açıklayıcı olmalısınız. Hiçbir açıklayıcılığı olmayan "yardım edin", "lütfen dikkat", "acil" ve benzeri başlıklar kullanmamalısınız.
Mesajınızın …

[ Okuma komple ]
Yorum: 1

 

 Dünya Nurla Doldu

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 291
Kayıt tarihi : 24/06/09
Yaş : 43
Nerden : ankara

Dünya Nurla Doldu Empty
MesajKonu: Dünya Nurla Doldu   Dünya Nurla Doldu Icon_minitimePtsi Haz. 29, 2009 2:43 am

Dünya Nurla Doldu

Mekke halkı yoğun bir gün ve gece geçirmişti. Endişe bulutları bir anda Mekke göğünü karanlığa gömmüştü. Korkudan insanların yürekleri ağızlarına gelmişti. Ama Muhammed bulunmuştu işte. Korkulan olmamış, endişe bulutları dağılmıştı. Mekke gece yarısına tatlı bir yorgunlukla girmişti. Bu tatlı yorgunluk hiç kuşkusuz en çok Amine’nin evinde hissediliyordu.
Vakit geceyarısını geçmiş olmasına rağmen Amine’nin evini aydınlatan şamdan hala yanıktı. Amine, Halime ve Ümmü Eymen uyanıktılar. Her üç kadının da uyumaya hiç niyeti yoktu. Hele Amine ile Halime’nin birbirlerine anlatacakları çok şeyleri vardı.
Muhammed bulunup eve getirildikten, anne oğulun kavuşmasıyla duygulu anlar yaşandıktan, yenilip içilip yorgunluk giderildikten sonra iki kadın karşılıklı birer mindere oturup koyu bir sohbete daldılar.
Ümmü Eymen’in ikram ettiği hurma pekmezinden yapılma şerbeti veya deve sütünü yavaş yudumlarla içip tatlı tatlı konuşuyorlardı. Bazen hüzünleniyor. Bazen ağlıyor, bazen de gülüyorlardı.
Ümmü Eymen, hanımının dizi dibine çökmüş, gözünü yumarak konuşanları dinliyordu. Arasıra yaptığı ikramların dışında hiç yerinden kıpırdamıyordu. Hanımı ağlarken o da ağlıyor, gülerken o da gülüyordu. Hanımın sesi dünyadaki en tatlı nağmeler gibi kulağında çınlıyordu.
Bir ara Amine meraklı bakışlarını Halime’nin üzerinde gezdirerek şöyle konuştu:
- Halime, merakımı bağışlarsan sana bir soru sormak istiyorum.
Halime hemen toparlandı.
- İstediğin şeyi sorabilirsin sevgili Amine! Şerefli Haşim gelini ne sormak isterler acaba ?
Sütannenin iltifatlarına gülümseyen Amine :
- Hatırlıyorsan yavrumu ikinci defa götürmek için çok ısrar ettin, dedi.
Hamle huzursuzca kıpırdandı .
- Ha … haklısın! Diye kekeledi.
Amine dudaklarındaki hoşgörülü gülümsemeyi sürdürerek :
- Hatta ağlayıp yalvarmıştın değil mi? Diye ekledi.
- Evet …
- En az iki üç yıl daha onu yanında barındırmayı talep etmiştin.
Halime konuşmadı. Sessizce önüne baktı. Amine şefkatle onun çenesini kaldırdı. Soru yüklü bakışlarını yüzüne dikti.
- Oğlumu neden bu kadar erken getirdin Halime? İkinci gidişinin üzerinden daha yedi ay bile geçmedi. Bir sorun mu oldu ?
Halime beceriksiz bir tavırla itiraz etti.
- Kesinlikle hiçbir sorun olmadı! Kalbin rahat olsun!
- O halde neden onu erken getirdin?
- Şey için …
- Ne için?
Halime yutkunarak:
- Seni düşündüğüm için, diye cevap verdi. Buradan gittikten sonra uzun uzun düşündüm. Seni biricik yavrundan ayrılmaya hakkımın olmadığı sonucuna vardım. Senin tek teselli kaynağın yavrundu. Ona çok düşkündün. Bu ayrılığa sebep olduğum için vicdan azabı çekiyordum! Hüzünlü halin hep gözlerimin önündeydi.
Amine inanmaz bakışlarla gülümsedi.
- Muhammed’i geri getirişinin tek sebebi bu mu?
Halime :
- E … evet! Tabii!diye mırıldandı.
- Yaa!
- Ayrıca Muhammed’in obada, yanımda kalmasının bir gereği de kalmamıştı. Bir buçuk yıl önce sütten kesildi. Çabuk gelişip serpildi. Öbür çocuklara hiç benzemiyor o. Her şeyi çok çabuk kavradı. Yaşından beklenmedik bir olgunluğa sahip. Arapça’yı çöl insanından daha güzel konuşuyor. Fasih bir dili var. Kısacası görevimi tamamladığımı, sevgili sütoğlumun bana ihtiyacımın kalmadığını düşünüyorum.
Kuşkusuz Halime’nin Muhammed’le alakalı sözleri doğruydu. Küçük Muhammed yaşıtlarından farklıydı. Zihinsel, bedensel ve duygusal yönü çok gelişmişti. Çoğu büyükte bile bulunmayan ruhi bir olgunluğa sahipti. Ama Amine Muhammed’in geri getiriliş sebebinin bunlar olmadığını hissediyordu. Herhalde obada bazı nahoş şeyler olmuştu. Neler olmuştu Beni Sa’d yurdunda acaba? Muhammed’e ölesiye düşkün olan, ondan ayrılmamak için hüngür hüngür ağlayıp yalvaran, onurunu hiçe sayan Halime neden onu geri getirmişti. Amine bu sırrı mutlaka öğrenmeliydi.
Amine, Halime’yi soru yağmuruna tuttu. Onu sıkıştırdıkça sıkıştırdı. Halime önce kaçamak cevaplar verdi. Soruları geçiştirmeye çalıştı. Lakin Amine’nin ısrarlı soruları devam edince dayanamadı. Her şeyi anlattı. Kalp yarma olayını, Kahin meselesini, halkın arasındaki dedikoduları, Muhammed’le ilgili endişelerini, korkularını, obadan kaçarcasına ayrılmasını anlattı. Beni Sa’d halkının nankörlüğünden, kadir-kıymet bilmezliğinden yakındı. Bu olayların onu ne kadar yorduğunu, üzdüğünü, haytan küstürdüğünü söyledi. Bütün bu sözleri gözyaşları içinde, başını Amine’nin omzuna dayayarak, az işitilir bir sesle mırıldandı.
Amine’nin hassas yüreği Halimi’nin ağlamaklı fısıltılarına, derin ve içten hüznüne dayanamadı. Amine, genç kadının yaşlarla ıslanmış yanaklarını öptü. Coşku dolu bir sesle :
- Yavruma bir zarar dokunmasından korktun, öyle mi? dedi.
- Evet!
- Ona şeytanların veya cinlerin musallat olabileceğinden endişe ettin, değil mi?
Halime utanarak boynunu büktü:
- Öyle düşünmüştüm!
Amine, küçük yetimin uyuduğu tarafa hüzünlü bir bakış fırlattı. Sonra Halime’ye döndü. Derin bir inanmışlıkla:
- Korkuların yersiz!dedi. Şeytanların veya cinlerin oğluma musallat olmaları imkansızdır. O, şanı yüce bir insan olacak! Allah’ın sevgili bir kulu, geleceğin üstün, erdemli şahsiyetlerinden bir şahsiyet olacak o! Cinler ve şeytanlar asla ona dokunamaz! Allah’ın koruması altındadır sevgili yavrum!
Sonra gülümsedi Amine. Güleç bir aydınlık tüm çehresine yayıldı.o anı hatırlamıştı Amine. En mutlu anını … Dünyadaki biricik varlığının doğduğu o muhteşem anı … Gerçekten muhteşemdi o gün.
- Ah Halime! Muhammed’in doğumu esnasında meydana gelen olağanüstülükleri görseydin böyle şüphelere asla kapılmazdın.
Halime’nin içi merakla dolmuştu.
- Lütfen anlat! dedi.
Amine ayağa kalktı.
- Yarın anlatırım! diye cevap verdi. Çok geç oldu. Biraz sonra şafak sökecek. Yorucu bir gün ve gece geçirdik. Yatıp istirahat etsek iyi olur.
Ama Halime’nin yarını beklemeye hiç niyeti yoktu. Sabırsız bir tavırla ısrar etti.
- O olağan üstülükleri hemen şimdi öğrenmek istiyorum. Yoksa ruhum yatışmaz.
Amine, Halime’nin elinden tutup ayağa kaldırdı. Halime’nin ısrarı hoşuna gitmişti. Muhammed ile ilgili her şey hoşuna gidiyordu aslında. Ciğerparesini alakadar eden konuları konuşmaktan hiç sıkılmazdı.
Amine ile Halime’nin ayağa kalktıklarını gören Ümmü Eymen de yerinden fırladı.Amine,Ümmü Eymen’in omuzlarına şefkatle dokunarak:
- Sen içerde,yavrumun yanında kal, dedi. Biz Halime’yle dışarı çıkacağız. Temiz hava alırsak uykumuz dağılır.
Sonra Halime’nin gözerine bakarak gülümsedi.
- Beni Sa’d Kabilesinin hamarat kızı bizi uyutmayacak anlaşılan.
İki genç kadın Beni Haşim Konağının avlusuna çıktı. Amine, kapını eşiğine yapışık toprak setin üzerine baktı. Bakışları su testisini arıyordu. Çünkü Ümmü Eymen her gece setin bir kenarına su testisini bırakıyordu. Geceleri avluya çıkmak Amine‘nin adetlerindendi. Herkesin uyuduğu, her şeyin derin bir sessizliğe gömüldüğü saatlerde Amine avluya çıkar, yaşlı hurma ağacının gövdesine sırtını dayar, gözlerini yumar, Abdullah’ı düşünürdü. Bazen gözlerini yukarı kaldırır, hüzün dolu bakışlarını parlak aya dikerdi. Ve ağlardı sessizce. Ona öyle gelirdi ki ay da onun acısına ortak oluyor, onunla ağlıyor. Ay, Ebû Kubeyş dağının arkasında kayboluncaya kadar gözlerini ondan ayırmazdı.
Amine ile Halime su içip ellerini yüzlerini yıkadılar. Abalarına sarınarak toprak setin üstünde oturdular. Bir müddet sessizce geceyi dinlediler. Koyu kurşuni bir renge bürünmüş gökyüzünde nazlı nazlı yüzen dolunay parlak ışınlarını Mekke vadisine cömertçe serpiyordu. Alaca karanlıkta çatıların, ağaçların gölgeleri yay gibi uzanmıştı. Bir ara uzaklarda bir horoz öttü. Onu bir başkası takip etti. Amine üşümemek için obasına iyicene sarındı.
- Bu vakitte çöl soğuk olur, diye mırıldandı.
- Evet …
Amine derin bir iç geçirdi. Hüzünlü sesi gece karanlığında hafif bir meltem gibi dalgalandı :
- Böyle bir geceydi. Doğum sancılarım sıklaşmıştı. Sevgili yavrumun dünyaya gelmesi an meselesiydi artık. Sancılarım hafifti. Hiç acı çekmiyordum. Sadece yorgundum. Yakınlarımın doğumlarına şahit olmuştum. Benim doğum sancılarım onlarınkine hiç benzemiyordu. Beni Haşim kadınları yatağımın etrafında dizilmiş benimle ilgileniyorlardı. Bir ara odamda, yatağımda yalnız kalmıştım. Benimle ilgilenen kadınlar avluya çıkmışlardı herhalde. Terleyip susamıştım. Yorgunluk üzerime çökmüştü. Yorgunluktan dalar gibi olduğum bir sırada kulağıma müthiş bir ses çarptı. Korkudan donakaldım. Hayatımda böyle keskin, böyle korkunç bir ses duymamıştım. Yüzüm sapsarı kesilmiş, vücudum sara nöbetine tutulan hastalarınki gibi titremeye başlamıştı. Fakat bu korku çok kısa sürdü. Bir anda nerden geldiğini anlayamadığım ak bir kuş kar kümelerini andıran bembeyaz kanatlarıyla arkamı sığadı.içimde korku namına bir şey kalmadı. Etrafıma göz gezdirdim. Kimse var mı diye. Şuurum kesinlikle yerindeydi. Rüya görmediğime emindim. Odadaki her şeyi, eşyaları, kapanın renkli perdesini, başucumdaki şamdanı, duvarları taradım bakışlarımla. Yine beyaz bir kase içinde şerbet uzatılır. Şerbet kasesi de bir anda peyda olmuştu tüm ilgim kasenin üzerinde yoğunlaşmıştı. Sanki havadaymış gibi duruyordu. O kadar susamıştım kaseyi hemen alıp şerbeti içtim. Tadı hala damağımda. Dünyevi lezzetlere benzemeyen bir lezzet vardı şerbetin içinde. Şerbeti içer içmez bir ışık çağlayanı içine düştüm. O damın içi nurla doldu. Derin bir rahatlık hissi her tarafımı kapladı. Ruhum mutluluğa gark oldu adeta.
Odamdaki ışık denizine şaşkın ve mesut bakarken yatağımın etrafında Abd-i Menaf kızlarına benzeyen bazı kadınlar gözüme çaptı. Bu kadınlar ayakta hiç kıpırdamadan durup gülümseyerek bana bakıyorlardı.hiç birini tanımıyordum. O kadar güzeldiler ki anlatamam. Yüzleri nurdan birer çemberle kaplıydı. Gözlerinden iyilik, sevgi ve coşku akıyordu. Hayretler içindeydim. Cennet hurileri dedikleri bunlar olsa gerekti.
“Bunlar da kim Ya Rabbi?”diye mırıldandım.
O esnada oda kapısının perdesi açıldı. Birkaç Beni Haşim kadını ellerinde ıslak bezler ve sıcak su dolu taslarla içeri girdi. Cennet hurilerini andıran kadınlar kayboldu.
Ve Muhammed doğdu. Odadaki nur daha da arttı. Doğuma yardımcı olan kadınlar ve ben nurun içinde kaybolmuştuk. Sevgili yavrum doğarken elleri yerde, başı yukarda doğdu. Diğer çocuklar gibi başı yere düşmedi. Sonra şahadet parmağı kendiliğinden göğe doğru yükseldi. Hepimizin fal taşı gibi açılmış gözlerimizin önünde bembeyaz bir bulut veya sis onun etrafını sardı. Işık bulutunun içinde kayboldu. Otoriter bir ses odada çınlandı.
“Doğuda ve batıda dolaştırın, deryalarda gezdirin! Ta ki Allah’ın resulünü ismiyle, sıfatıyla ve suretiyle bilsinler!”
Işık bulutu dağılınca yavrumu secdeye kapanmış buldum. Evet, küçücük bebek secde halindeydi. Ne inanılmaz şey değil mi? Birden gözüm bacaya takıldı. Dışarıdaki yıldızlar odadan içeriye dolacaklarmış gibi yakınlaşmışlardı. Gökyüzü gündüz gibi aydınlanmıştı. Dünya nura, ışığa boğulmuştu. Dünya nurla dolmuştu.
Hayal görmediğimi biliyordum. Odadaki diğer kadınların da bu olağanüstü olaylara şahit olduklarından emindim. Nitekim daha sonra bu kadınlar odada olup bitenleri herkese söylediler.
Halime hayranlıkla,hayretten küçük dilini yutarak Amine’yi dinliyordu.
Amine testinden birkaç yudum su içip boğazını ıslattıktan sonra sözlerini sürdürdü:
- Doğumdan sonra yavrumu yanımda uzattılar. Üstüne geniş, sağlam bir çanak kapattılar. Biliyorsun Halime, bizde adet böyledir. Yeni doğan bir bebeğin üzerine çanak örterler. Bebek sabaha kadar çanağın altında kalır. Ama bu sefer böyle olmadı. Ben, kandilin giderek azalan sarımsı ışığı altında uyukluyordum.Aklım hep yavrumdaydı. Yaşanan gariplikleri düşünüyor, göğsüm yavruma karşı sevgiyle kaynıyordu. Doğumumda bana yardımcı olan yengelerim, görümcelerim ve diğer Beni Haşim kadınları evin çeşitli yerlerinde istirahata çekilmiş uyuyorlardı. Ev sessizliğe gömülmüştü. Birden hafif bir çıtırtı işitildi. Hemen doğrulup yavruma baktım. Karşılaştığım manzara çok ilginçti. Çanak ortadan ikiye bölünmüş, oluşan geniş yarıktan Muhammed’im gözlerini semaya dikmiş öylece duruyordu.
Halime mutlulukla içini çekti.
- Ne garip, ne ilginç bir çocuk bu böyle! dedi.
Amine gülümseyerek:
- Yavrumu tanıyan, gören herkes aynı şeyleri söylüyor, diye cevap verdi. Diğer çocuklarda çok farklı o. Doğarken sünnetli doğdu. Göbeği de kesikti. Onun doğumuna şahit olan Beni Haşim konağının sakinleri, özellikle kadınlar günlerce hayretlerini gösteren tavırlarla birbirlerinin kulaklarına fısıldaşıp durdular.
Halime, mest olmuş bakışlarını ufuktaki şafak kızıllığına dikip başını salladı.
- Ben de onun basit bir çocuk olmadığını hissetmiştim. Onu ilk gördüğüm zaman yolda ve daha sonra obada yaşayan gariplikleri, bereket ve rahmet kapısının sonuna kadar yüzümüze açılışını sana anlatmıştım.
- Evet …
- Çok farklı bir çocuk, çok …
- Hayır, bu kelimeler onu anlatmaya yetmez! O Allah’ın sevgili bir kulu! O ilahi bir kişilik!
Amine durdu. Gözleri dolmuştu.
- Belki de … diye yutkundu. Belki de o geleceğin Peygamberi! Atamız İbrahim’in müjdesi… Doğum esnasında yaşanan iki olay bu konudaki kanaatimi pekiştirdi. Yine de Allah daha iyi bilir. Ben iyileştikten sonra anlattılar bana bu iki olayı. Ama bak şafak sökmek üzere. Gökyüzü beyaz çizgilerle doldu. Daha sonra anlatırım bunları sana…
Halime:
- Lütfen! diye ısrar etti. Hiç uykum yok. Sütoğlumla ilgili her şeyi bilmek istiyorum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://demirok.yetkinforum.com
Admin
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 291
Kayıt tarihi : 24/06/09
Yaş : 43
Nerden : ankara

Dünya Nurla Doldu Empty
MesajKonu: Geri: Dünya Nurla Doldu   Dünya Nurla Doldu Icon_minitimePtsi Haz. 29, 2009 2:43 am

Amine yerinden doğruldu. Eşikten içeri girdi. Muhammed’e baktı. Küçük yetim mışıl mışıl uyuyordu. Ümmü Eymen de Muhammed’in yanı başında uzanmış hafifçe horluyordu. Amine omu uyandırmamak için ayak uçlarına basarak kilere yöneldi. Bir kabın içine hurma şerbeti koyarak Halime ‘nin yanına döndü. Şerbet kabını Halime’ye uzatırken gülümsedi.
- İkisi de mışıl mışıl uyuyor. Ümmü Eymen uyumamak için çok gayret sarf etmiştir. Çünkü yatağında değildi. Muhammed’in yanındaki kilime uzanıvermişti.
Halime gıptayla mırıldandı.
- Cariyeniz size çok bağlı.
- Ben Ümmü Eymen’i cariye olarak kabul etmiyorum. Bana kardeşimden daha yakın o. Sırdaşım, dert ve sevinç ortağım… Yetimimin ikinci annesi…
- Haklısın sevgili Amine!
Amine abasına sarılıp eski yerine oturdu. Halime, haydi anlat artık der gibi kıpırdandı. Amine nihayet konuştu.
- Sonradan duyduğuma göre yavrumun doğumu esnasında dedesi Abdulmuttalip Ka’be’de benim için Allah’a dua ediyormuş. Birden Ka’be şiddetle sarsılmış. İçindeki putların çoğu devrilmiş. Bazıları da kırılmış. Putların devrilip kırılmasından hemen sonra Abdulmuttalip’e nur topu gibi bir oğlan torunu olduğu müjdesini vermişler.
Halime hayretler içinde:
- Ne garip? diye mırıldandı. Ya ikinci olay…
- Oda Yesrib asıllı Yahudi bir bilginle alakalı… Adam aynı zamanda tüccarmış. Herhalde ticaret için Mekke’ye gelmiş. Anlatıldığına göre Yahudi bilginin derin bir Tevrat ve İncil kültürü varmış. Yavrumun doğduğu gece bu bilgin Kureyşli bir grup eşrafın meclisinde oturuyormuş. Bir ara onlara:
“Bu gece şehrinizde hiç çocuk doğdu mu? diye sormuş.
Kureyşliler de bilmediklerini söylemişler. Yahudi bilgin şaşırarak şöyle konuşmuş:
“Benim sezgilerime göre bu gece Mekke’de bir çocuğun doğması gerekirdi. Ama doğmamışsa sorun yok.”
Adamın davranışı Kureyşlileri meraklandırmış. Bu işin onu neden ilgilendirdiğini sormuşlar. Bilgin şu açıklamayı yapmış:
“Bu gece Gökyüzünde bir yıldız peyda oldu.Yıldız Mekke şehri üzerinde duruyor. Siz anlamazsınız, bu gece şehrinizde çok önemli bir şahsın doğmuş olması gerekirdi.”
Kureyşliler bilginin sözlerine pek bir anlam verememişlerdir. Sonra meclis dağılmış. Herkes evine gitmiş. Kureyşliler Yahudi aliminin garip tavırlarını, çokçuklarına anlatmışlar. Birkaç kadın benim doğumumu kocalarına haber verince, Kureyşliler hemen Yahudi bilgine haber uçurmuşlar. Yahudi bilgin heyecan içinde konağa gelmiş. Yanında Mekke’nin ileri gelenlerinden bazılarıda varmış. Yahudi bilgin evime değil de yan komşuma, Ebu Talip’in veya diğer kayınlarımdan birinin evine misafir olmuş. Çünkü doğum gecesi evimde kadınlardan başka kimse yoktu. Yahudi bilgin kaldığı evden çocuğu istemiş. Muhammed’imi alıp ona götürmüşler. Ne zaman alıp götürdüklerini tam hatırlayamıyorum. Her halde o zaman uyumuş olmalıyım. Her neyse, Yahudi adam çocuğumu görür görmez adeta çarpılmış. Heyecandan sapsarı kesilmiş. Titrek ellerle onun sırtını açmış. Omuz arasına bakmış. Biliyorsun, yavrumun iki kürek kemiğinin arasında ben gibi bir mühür var.
Halime duygulu bir sesle:
- Biliyorum, diye söze karıştı.Muhammed’i yıkarken o beni az öpmedim!
- Yahudi bilgin o beni görür görmez bir çığlık koparıp bayılmış. Yüzüne su serpip onu ayıtmışlar. Ona ne olduğunu, neden bayıldığını sormuşlar. Yahudi adam ağzından salyalar saçarak, saçını başını çekiştirerek, kinle, heyecanla, nefretle ve ümitsizlik içinde çırpınarak bağırmış:
“İsrail oğullarının güneşi söndü!Yerin altı yerin üstünden hayırlıdır artık! Peygamberlik İsrail oğullarından gitti, sonsuza kadar… Bu çocuk son peygamberdir! Büyüyünce bizimle savaşacak; bizi yurdumuzdan çıkartacak, üstünlüğümüze son verecek!”
Halime hayretler içinde kalarak:
- Adam öyle mi demiş? dedi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://demirok.yetkinforum.com
Admin
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 291
Kayıt tarihi : 24/06/09
Yaş : 43
Nerden : ankara

Dünya Nurla Doldu Empty
MesajKonu: Geri: Dünya Nurla Doldu   Dünya Nurla Doldu Icon_minitimePtsi Haz. 29, 2009 2:44 am

- Amine :
- Evet, diye karşılık verdi. Daha başka şeyler de sayıklamış. Kureyşli soylular onun aklını kaçırdığını sanmışlar. Yahudi bilgilerin tavırlarına, sözlerine hiç bir yorum getirememişler. Yahudi bilgin, herkesin şüphe dolu şaşkın bakışları arasında sendeleye sendeleye çıkıp gitmiş.
Halime eliyle çenesini avuçlayıp derin düşüncelere dalarak :
- Allah Allah! diye mırıldandı. Bizim oradaki Kâhin de benzer laflar etmişti. Ayrıca Muhammed’i birinci getirişimde çölde konaklarken Habeşli bir kervanla karşılaşmıştık. O kervandaki Hıristiyan bilginler de garip laflar etmişlerdi. Amine! Sevgili hanımım! Ne diyeceğimi bilemiyorum? Kalbimin derinliklerinden yükselen bir ses bana bu çocuğun ileride çok büyük bir insan olacağını söylüyor.
Amine sevgi yüklü bakışlarını Halime’nin üzerinde gezdirdi. Dizlerini sevecenlikle okşayarak :
- Halime, canım! dedi. Rahat ol! Gönül rahatlığıyla obana dön! Selametle git! Muhammed, benim sevimli yavrum Allah’ın özel koruması altındadır! Hiç bir şeytani güç veya kötülük odağı ona zarar veremez! Bana inan! Tüm kalbinle inan …
Halime rahatlamış, kuş gibi hafiflemişti. Mutluluk gözyaşları dökerek fısıldadı :
- İnanıyorum sana! Tüm içtenliğimle… Hüzün meleğim benim! İnanç dolu yüreğinden dökülen bu sözlere kim inanamazlık edebilir ki? Kim?...
Muhammed’in sevgisiyle yürekleri birleşen iki dost, iki ana birbirlerine sarılarak içeri girdiler. Amine, ona itaat etmeyen göz kapaklarını ovuştururken :
- Sabah oldu, diye gülümsedi. Ama biraz uyumamız lazım. Hiç olmazsa kuşluk vaktine kadar…
Ertesi gün Abdulmuttalip sevgili torununun onuruna büyük bir ziyafet verdi. Ziyafet için yirmi deve, çok sayıda sığır ve koyun kesildi. Bütün akrabalar, Haşim oğulları mensubu erkekler, kadın ve çocuklar; Kureyş’ten bir çok ileri gelen ziyafette hazır bulundu. Yoksullara, köle ve cariyelere elli ratl altın dağıtıldı. Bir gün öncenin aksine Mekke halkı zevkli, mutlu bir gün geçirdi. Abdulmuttalip’in dillere destan cömertliğinden herkes yararlandı; en çok da şehrin yoksul alt sınıfları…
O gün akşama kadar Amine’nin evi yakın dostlarla, akrabalarla dolup taştı. Yüzü güneş gibi parıldayan Muhammed hiç kucaklardan inmedi. Amine bu sevgi seli karşısında duygulandı, mahcup oldu. İki duyguyu birlikte yaşadı Amine… Sevinç ve hüzün… oğlundan bir daha ayrılmayacak olmanın, ona kavuşmanın olduğu sevinç; bu sevinci sevgili Abdullah’ıyla paylaşamamanın derin sızısından kaynaklanan hüzün…
Evet, herkes mutluydu. Amine de mutlu sayılırdı. Kalbinin bir köşesini acıtan hüznü bu mutluluğa biraz gölgelese de… Ama aynı şey zavallı Halime için söylenemezdi. Şimdiden küçük yetimin özlemi bütün benliğini sarmıştı. İki üç gün içinde Mekke’den Muhammed’siz ayrılacağını düşündükçe üzüntüden kahroluyordu.
- Allah’ım! diye ağlıyordu için için. Yavrumdan, ciğerparemden nasıl ayrılacağım ben? Nasıl? o ruhlarımızı aydınlatan bir ışıktı! Hayatımız onunla bir anlam kazanmıştı! Ben yıkılasıcası Ben’i Sad obasına elim boş nasıl dönerim? Şeyma, Abdullah, Haris bana : “Yuvamızın neşe kaynağı nerede? Evimizin bereket ve bollu kapısı nerede? Hani Muhammed’imiz? Ben’i Sad obasının gülü hani? Biz onsuz nasıl yaşarız? Neden geri getirmedin?” derlerse ben ne yaparım? Ah yavrum! Kokusunu bir daha duymayacak mıyım artık? Amine ve Abdulmuttalip, Halime’
nin üzüntüsünden haberdardılar. Onu avutmak için de ellerinden geleni yaptılar. Halime Mekke’de kaldığı birkaç gün içinde hayatı boyunca göremediği misafirperverlikle ağırlandı. Uğurlanırken de ondan hiçbir cömertliği esirgemediler. Abdulmuttalip onu hediyelere boğdu. Mekke’nin dışına kadar ona refakatçi oldu.
Küçük Muhammed sütannesini uğurlamaya dedesiyle birlikte gelmişti. Halime‘nin obasından geçecek kervan daha hazırlıklarını bitirmediği için üç dört hurma ağacının birleşerek oluşturduğu geniş bir gölgelikte oturup beklediler. Halime bir hayli bekleyeceklerini anlayınca fırsattan istifade edip süt oğlunun obadaki yaşamından bahsetti. Amine’ye detaylıca anlattıklarını biraz kısaltarak, ayrıntılara girmeden Abdulmuttalip’e de anlattı. Yaşlı adam Halime’nin anlattıklarından çok etkilendi. Küçük yavruyu kucağına alıp öptü. Muhammed incecik. Narin kollarını dedesinin boynuna doladı. Abdulmuttalip göz yaşlarını tutamadı.
- Ey Halime! dedi. Hiç kuşkun olmasın ki oğlum büyüyünce insanları hayrete bırakacak bir şana, yücelik ve fazilete sahip olacak. Ben o günlere erişmeyi ne kadar çok isterdim!
Halime kederli bakışlarını öndeki hurma ağacının köküne dikti.
- Amine de aynı şeyleri söylemişti, diye konuştu.
- Oğlumun doğumu esnasındaki halleri anlattı mı sana?
- Evet.
- Oğlumun şanı yüce olacak Halime!
Halime yutkundu. Boğazına kadar gelen hıçkırıkları tutmaya çalıştı. Ancak Abdulmuttalip onun ağlamak üzere olduğunu anladı. Yatıştırıcı bir sesle:
- Mekke her zaman senin ikinci yurdun olacak Halime.dedi. Sütoğlunu istediğin zaman gelip görebilirsin. Senin varlığından mutluluk duyacağımızı bilmelisin!
Halime:
- Biliyorum, diye mırıldandı. Yaşadığım müddetçe dünyada en çok sevdiğim varlık Muhammed olacak! Omu hep görmeye geleceğim…
Bu esnada kervan hazırlıklarını bitirmiş, yolculuk anı gelip çatmıştı. Halime toparlandı. Dört yıla yakın yanı başından ayırmadığı sevgili yavrusunu bağrına bastı. Öptü, kokladı. Kan çanağına dönüşmüş gözlerinden sicim gibi yaşlar boşandı. Küçük yetimi bir türlü bırakıp gidemiyordu. Muhammed de sütannesinin boynuna sarılmış ağlıyordu.
Neden sonra Halime durgunlaştı. Çocuğu yavaşça kucağından yere indirdi. Belli belirsiz bir sesle yaşlı adamla vedalaştı. Devesine bindi. Hediyelerle yüklü, kendileri de hediye olan develeri önüne kattı. Ticaret kervanıyla beraber çölün içine daldı.dede ile torun kervan ufukta kayboluncaya kadar yerlerinde kaldılar. İkisinin de yüreğini hüzün bürünmüştü. Halime’nin hıçkırıkları hala kulaklarında uğulduyordu sanki.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://demirok.yetkinforum.com
 
Dünya Nurla Doldu
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Gözler yaşarmadıkca gökkusagı oluşmaz  :: Genel Kültür :: Dinler ve İnançlar-
Buraya geçin: